3 Eylül 2010

Çin Çin!

Sebebini bilemedim ama nasıl hoşuma gitti bu şampiyona işi anlatamam, o yüzden merak edenler için Çin maçından birkaç not:

-Bu fotoğraftaki çıplak sporcumuz Semih. Maçın sonunda formasını sahanın kenarında bekleyen aç köpeklere verdi. Ben her iki maçta da hiçbirşey (ntvnin dağıttığı kötü yelpaze dahil) alamadığım için mi bu kadar kıskandım bilmiyorum. Ayrıca Semih'in babası da meğer maçın başından beri önümüzde oturuyormuş. Bunu son dakkada öğrendim ama tahmin etmek gerekirdi, herkes oy aman Semih canım Semih diye bağrınırken adamınki fazla gerçekçiydi.

-Fotoğrafın sağ tarafında hannibalımız Ersanımız var. Malesef dün hiç oynamadı, biz de izleyemedik. Kerem Tunçeri de oynamadı. Öğrendim ki dünkü Çin maçı biraz eften püften olduğu için pek oynatılmayan oyuncularımız sahaya sürülmüş, şöyle bir endamlarına bakılmış.

-Ben bu upuzun mikrofonları çok seviyorum, bir o kadar da rahatsız oluyorum. Bazen filmlerde de kazara gözükür ya yukarıdan ucu püskülü falan. Molalarda hemen sarkıtıveriyolar tepeden; ne taktik veriliyor, aralarında ne konuşuluyor herkes öğrensin diye sanırım. Kızkıza dedikodu yaparken yan masadan kulak kabartıp sonra da cıkcıkcık diye söylenen yaşlı teyze gibi aslında. Ay ne ayıp tutma şunu şöyle yaa diyesim geliyor, ama belki gizlidir..
-Çinliler (bu sporcumuzun adı Yu ve sanırım 40 kilo, bir de pigme gibi görünüyordu sahaya yakın oturuyor olmamıza rağmen) bence basketbol oynamasın, hiç yakışmıyor. Allahtan seslerini hiç duymuyoruz. Hatırlayın "oldboy"u "three extremes"i; en gergin, ciddi sahnelerde haçaaa, voooo, yooo, sesleriyle biranda konsantrasyon alt üst olmuyor muydu?

-Şu çirkin kediyi kim yapmış acaba, seveniniz var mı? Bana hiç sempatik gelmedi. Ama sadık, sevgi dolu ve de akıllıymış, öyle yazıyor resmi internet sitesinde. hımm..

-Dediğim gibi verdikleri hediyelerden hiç sebeplenemedim. Ne kucağıma bir top düştü ne bir t-shirt, ne elime şapşap ses çıkaran büyük eldiven, ne de dümbelek tonunda çınlayan şu şişme zımbırtılardan. Bir dahaki sefere daha atik olacağım.

-Bizimkiler Fiba'dan zılgıtı yiyince ponpon kızlar dün bir kere çıktı, ama siyah t-shirt, siyah eldiven ve siyah pantolonlarıyla. Gerçi pantolondaki lateksimsi hava olaya biraz seksapel katmış ama neye yarar, yine bacak göremedik. Niye çekmedimse fotoğraflarını.

-Ersan'ın karısını gördüm. Şöyle bir yanımızdan geçerken farkettiğim kadarıyla oldukça hoş bir belarustu. Ama şimdi basketbol maçına koca sivri topuklu ayakkabılarla gelmek sporcu karısı olup kendini gösterme gerekliliğinden mi oluyor, yoksa rus olup kendini gösterme isteğinden mi oluyor, orasını bilemedim. Kıskanç mıyım? belki biraz..Bana maça topuklu ayakkabıyla gelme denmişti, güdük kalmış olmanın verdiği eziklikten olabilir.

Son saniyelerimizin videosu da burada. Maç bitmeden öpüşmeye başladı zaten herkes. Hoş oynarlarken de öyle rahatlardı ki Hido'yu bi ara takım arkadaşları Çinlilerin potasının altında takılırken, diğer potanın orda, Türk yardımcı Çin antrenörüyle sohbet halinde gördüm.

Ankara'daki maçlar malesef bitti. Ersan'ın karısını ve Semih'in babasını saymazsak Şahan'dan başka celebrity görmedim. Bi de Kemal Kılıçdaroğlu var, sayılıyor mu bilmiyorum.

Yazma havasında oldukça görmediklerinizi göstermeye devam edeceğim kızlar

xoxo..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder